Geçtiğimiz aylarda büyük bir kayıp yaşadığım için yas ve kayıp hakkında biraz karalamak ve içimi dökmek istedim çünkü içimden şu anda sadece bu akıyor ve bu blogu kurmamın sebebi de nasıl geliyorsa öyle yazmamdı bu yüzden biraz karamsar gelebilir ama hayat bu, her durum gibi yaşamı da ölümü de kabul etmek gerekiyor gerçi ölümü kabul etmek diye bir şey var mı bilmiyorum ama ölümü anlamak kaygın ile ilgili bir çok duruma şifa oluyor onu biliyorum, ölüm ile bağlantılı kaygı kavramı temelinde ilki sevdiklerinin diğeri ise kendinin diye ikiye ayrılıyor, kendinle ilgili kaygının sebebi daha hazır hissetmiyorum düşüncesi haricinde bir de yas süresinde yaşanılan acıyı arkandakilere bırakmak istemiyor olman da olabilir. Hazır olmak konusu ise apayrı bir konu neye ve neden hazır olmak gibi, bunu anlamam en azından hafiften aklıma oturtmam tam iki senemi aldı, uzun ve derin bir yol. Her şeye rağmen sevdiklerimizin kaybına hazır olmak diye bir şey yok, ölüm kelimesini kayıp olarak kullanıyoruz, öldü yani kaybettik diyoruz nereye kaybettik onu bilmiyoruz sadece kaybetmenin verdiği o inanılmaz üzüntüyü yaşıyoruz. Yas ise bu kayıptan sonra gelen büyük acı diye adlandırılıyor, hayatında kayıplar yaşamış biri olarak size o acının tam tarifini vereyim çok büyük ama çok büyük bir çaresizlik hissi öyle bir çaresizlik ki elinden hiç bir şey gelmiyor ve bu yüzden ne yapacağım, nasıl yapacağım şokunu yaşıyorsun.
İlk büyük kaybımı yaşadığımda 15 yaşındaydım ilk defa bu çaresizlik hissiyatı ile karşılaşmışken evimiz haftalarca doluydu ve etrafımda bir çok insan vardı, kendimi dinlemem mümkün değildi üstelik nedense hayatımın normal akması gerektiğine karar verilmiş, okula hemen dönmemim hayatıma normal bir şekilde devam etmemim bana iyi geleceğini düşünmüşlerdi sanki her şey normal akışındaymış gibi… Pazartesi okula başlamış tabi ki küçük bir kriz ile eve dönmüştüm ya da etrafımda bir çok arkadaşımla elimde neden bilmem birçok balonla Atakule’de yemek yemeğe çalıştığımı hatırlıyorum, arkadaşlarım kendimi iyi hissettirmeye, beni güldürmeye çalışıyorlardı ben de belli ki o minnetle onları üzmemeye yanlarında sanki çabaları işe yarıyormuş gibi durmaya çalışıyordum.
Neredeyse bir ay sonra tüm misafirler gidip yatağıma yani odama dönebildiğim o gece kendimle başabaşa kalabildiğim ilk gece olmuştu ve tokat gibi de suratıma çarpmıştı sanki daha ilk gecedeymiş gibi bir acı kısacası çaresizlik yaşamıştım çünkü kendimle kalabilmiştim fakat bu seferde haftalar sonra o ilk şok tepkisini vermenin etrafıma doğru gözükmeyeceğini düşündüğüm için o hissi içimde yaşamaya karar vermiş hatta hiç yaşamamaya çalışıp aklıma geldiği an aklımı dağıtacak şeyler düşünmeye onu zihnimin altlarına, en altlarına göndermenin doğru olduğunu düşünmüştüm bir de üstelik herkesin merak ettiği, konuşmaktan çekinmediği, seneler boyunca benim kontrolum dışında devamlı konuşulan bir olay olduğu için bu için çok daha zor olmuştu ama bu şekilde tam yirmi küsür sene idare ettim aklıma getirmemeye konuşmamaya çalıştım, geldiği anda hemen gömdüm, öteledim ve bunun bende nelere sebep olduğunu son senelerde ancak çözebiliyorum tam otuz sene sonra ilk defa bu konuda açığım ve yazıyorum, kendimi iyileştirme yolculuğumda güzel adımlarla ilerlediğimi anlıyorum.
Seneler sonra yine çok sevdiğim bir kişinin ama senelerce görüşmediğim ama senelerce hayatımda çok önemli olan birinin de tekrar ani bir şekilde haberini aldığımda bildiğim tek yas yolu bu olduğu için aynısını yaptım normal bir gün akışı ile içimde oluşan küçük bir burukluğu diplere gömerek devam ettim.
En son belki işin içinde sevgi ile beraber çok fazla şefkat de barındırdığı için inanılmaz boyutta bir çaresizlik yaşatan bir kayıp yaşadım, 11 yıllık köpeğimizi kaybettik zaten ailenden biri oluyorlar ama biz çocuksuz çekirdek bir aile olduğumuz için belki de bir çıt daha da anlam yüklediğim canımızı kaybettik ve bu sefer yası daha doğrusu o şokun her anını anlamak, yaşamak istedim sadece eşim ile olmak tüm gün sarılmak, ağlamak an ve an o acıyı hissetmek istedim. Tabi ki etrafımda aynen lisedeki gibi beni iyi hissettirmek isteyen bir çok kişi vardı ama ben ortak paydayla aynı acıyı yaşayan eşim ile bunu baş başa atlatmak istedim bu sefer acımı şifalandırmak ve o duygunun da gerçekçiliğini kabul etmek istedim, süper süper zor ama doğru geldi, ittirmek, kafanı dağıtmak, düşünmemek, uğraş bulmak çok daha kolay bir kaçış ama acının merkezinde durmak çok çok zor, o kadar zorladı ki çok fazla tükendim ve çok büyük bir çaresizlik hissettim. Ama Torim güzel Torim senin sevgin kadar acın da çok değerli benim için.
Yas sürecinde hangi method daha doğru bilmiyorum paylaşmak mı kendinle kalmak mı çünkü duyulan acı aynı emin olduğum tek şey hislerini ötelememek hani bazen denir ya hiç ağlamadı ya da acısını içine gömdü, çok güçlü durdu diye işte o doğru değil, senelerce bu öteleme işinde ustalaşan biri olarak söylüyorum ki yaşayın, bu sefer hatıralarınızdan mahrum kalırsınız, düşünmemek isterken onu anmamak yarattığınız onca anıyı, biriktirdiğiniz onca hatırayı hayatınızdan çıkarmanız demek ve inanın bu hiç doğru değil aynı şekilde belli bir süre geçtikten sonra karşındakinin aman üzülür diye bahsetmemesi de aynı yok saymayı getirir, o süreç hafifleyince bahsetmek, konuşmak, güzel hatırlamak en doğrusu ama bunun için tek gece de olsa kendiniz ile mutlaka kalın, akıtın içinizi, sonra sevdikleriniz tabi ki size şifa olacak, siz yeterki kendi alanınızı yaratın ve sindirin. Tuttuğunuz yas ölüm ise vedalaşın demiyorum çünkü o asla olmayacak sadece hazmedin.
Sadece ölüm hakkında yazmış olsam da yas tutma süreci sadece ölüm değil, bu yüzden tanımına baktığınızda kayıp sonrası derin hüzün diye adlandırılır, bu kayıp biten kaybolan ayrıldığın ve bir daha yerine konulmayacak kişi ve olaylar da olabiliyor tıpki biten bir evlilik, dostluk, ayrılmak zorunda kalınan bir iş gibi… ölüm kadar ağır olmadıkları için bu süreci yaşar, yine kendimizle kalıp ne kadar hazmeder ve şoku atlatırsak o kadar içimiz hafifler ve hayatımıza anılarımız ile devam edebiliriz. Önemli olan kendiniz ile kalıp duyguyu hissetmeniz çünkü sağlıklı olanı bu hem kendine o hem o kişi, o olaya karşı sorumluluğunuz da bu.
Hep yazdığım gibi hayat bir denge meselesi iyi duyguları sonuna kadar yaşayıp neşelenip keyfini çıkartırken kötü duyguları iteleyip kaçamayız, hayatta iki duygu da var ve bu duyguları olduğu gibi kabul etmeliyiz evet zor ve evet hayat boyu sızlayacak ama hayatı yaşamak da bu. Ve çok sevdiğim bir cümleyi de tekrarlamak istiyorum “şifalanmak durumların olduğu haliyle uzlaşmaktır-Zümra Atalay”
Minik Tori’me ithafen🙏
Minik meleğim, miniğim sen benim en değerlim, en şefkatlim, en şapşiğim, seni deli gibi seviyorum seni hayatım boyunca da özleyeceğim ve hep çok çok seveceğim ve ömrümce tek köpeğim olarak yasını en doğru şekilde kalbimden hissederek saklamadan tutacağım.