Haydi hayali bir sepet yapalım adına da yakın lişkiler sepeti diyelim. Sepetine aynı anda onlarca kişi sığdırdığında hepsine aynı özeni ve sevgiyi verebilir misin? Peki aralarında ayıp olmasın diye yerleştirdiğin kendine bile dürüst davranmadıkların olabilir mi? Sıf sepetinde dursun diye ağırlık yapıp sana sıkıntı verenler var mı? Ya da kalabalık sepetin sebebiyle istediğin özen ve sevgiyi veremediklerin var mı? Veremeyince sen de alamamaya başlıyor ve alamadığın zaman da mutsuzlaşıyor musun?
Insanın hayatında ister istemez kırk yaşından sonra otomatik bir eleme mekanizması devreye giriyor, gençlik zamanlarında ne kadar çok insanla tanışıp sosyalleşme çabası içindeysen, ne kadar çok o kadar iyi mantığı ilerleyen yaşlarda özellikle otuzların sonunda kendini yavaş yavaş bulmaya başladığında farkındalıklar, kırklı yaşlardan sonra da bu farkındalık konusunda eylem yapabilme cesaretini getiriyor.

Senelerdir doldurduğun kalabalık sepetin sana kafa karışıklığı yaratabiliyor, kendini konumlandırdığın çevrenin yarattığı konfor sana sıkıntı yaratsa bile alışkanlık adı altında değiştirmeye cesaret edemiyor olabilirsin veya bir anda yeter diye herkesi uzaklaştırabilirsin. Belki ayda bir karşılaşıp hoş bir zaman geçireceğin kişi ile o kadar iç içe olmamalıydın veya sana iyi gelebilecek başka bir kişiyi bu kadar ihmal etmemeliydin. Çünkü hepsini aynı anda sepetinde taşıyorsun bu yüzden bazen kalabalıklar içinde yalnızlık hissediyorsun esasında kendini sosyal zanneden kişilerin yaşadığı en büyük problem bu. Esas sorun ilişkilerinin derinliğini ve niteliği yerine yüzeysel ve fazlalığına odaklanmak bir süre sonra seni yoruyor. Bunun da altındaki esas neden sevileyim, etrafım bi dolu olsun sorunsalı… Kalabalığın dostlukla, kendini iyi hissetmekle ilgisi olmadığını anlamak sanırım 40 yaşlarla beraber gelen olgunluk hediyesi.
Yalnız olmakta hiç bir sorun yok yüzeysel bir sohbet ile gününü geçirme sıf görüştüm demek için yapılan planlar yerine battaniye altında Netflix’den bir film açıp çayını içmek bazen seni çok daha besliyor hatta bazen yalnızlık seni öyle bir içine çekiyor ki hayatında kurduğun en samimi ilişkinin kendinle olduğunu düşünüyorsun. Ve o zaman bazı kopuşlar başlıyor.
Hayata bakış açın, önem sıralaman değişiyor, fazlalıklar gözüne çarpıyor ve bir kaç yıl önce her konuda sohbet edebildiğini zannettiğin kişiler ile artık ile o frekansı tutturamama, bayılarak gittiğin ortamlardan sıkılma ve aynı tadı alamamaya başlıyorsun. Kısacası frekansın değişiyor ve o frekansta olanlar direk dağılıyor bu iyi ya da kötü değil, bu ben yüceldim onlar alt frekansta da değil, bu hayat…. Ve hayatın devamlı değişimi senin de bunlar arasındaki tutunmaların.
Yalnızlığı bir süre yaşamak bir o kadar güzel ve öğretici fakat hayat bir denge bunu da tutturmak gerekiyor, insan sosyal bir varlık her ne kadar istesen de yaparım desende o ıssız adada tek başına yapamazsın bu da bir o kadar yarattığın yüzeysel kalabalıklar kadar tehlikeli.
İşte kendini böyle hissettiğin zamanlarda değişim zamanın gelmiş demektir, daha ilgini çeken konular ile ilgilenmen, o konular ile seni besleyen sohbetler kurman, ilişki ağını gözden geçirmen kendini daha iyi hissettirebilir.

Ve konfor çemberini oluşturman.

Konfor çemberini senin ilişki çemberin gibi düşün, önce kocaman bir çember çiz kendini de en ortasına koy sonra yakın ilişkiler sepetini al yanına yavaş yavaş içinde bulunan kişileri çıkartmaya başla, ilk çemberin üstüne sana iyi gelen yanında filtresiz en doğal halinle olduğun seni dinleyen ve senin de dinlediğin, alma verme dengesinin seni beslediği, ayrıldığın zaman hafif hissettiğinin kişileri düşün ve yerleştir. İlişkinin ne kadar eski olduğu önemli değil veya ailenden olması senin ilk çemberinde olması gerektiğini de göstermez sadece sana iyi hissettirenleri koy.
Sonra ilk çemberinin üzerine ikinci bir çember daha çiz oraya da yine görüştüğün ama daha mesafe koyman gerekenleri, seni sen istemediğin sürece düşüncesel rahatsız edemeyecek olan kişileri koy sonra bir çember daha ve bir çember daha… sınıflandırdığın sürece kendinden uzak kaç tane gerekiyorsa çiz ve bak bakalım herkes doğru yerde mi doğru konumda mı? Peki aralarda hiç olmaması gereken toksik diye düşündüklerin var mı? Onları yavaş yavaş en dış çembere al, o zaman sen istemediğin sürece sana sıkıntı yaratmayacaklardır çünkü sen ilk çemberine vermen gereken ilgiyi onlara sağlamayacağın için bir süre sonra seni etkilememeye başlayacaklar ve zaten o dış çember düzenli sürelerle bomboş kalacak bir bakmışsın ki hayatından çıkmışlar. Veya üçüncü çemberindeki bir kişinin hayatındaki olması gereken yerini gördükten sonra çok rahatlayacak ve herkese o mesafeler içinde davranabileceksin bu inanılmaz bir ferahlama sağlıyor hem kendin hem de o kişi için. İlişkiler daha sağlıklı bir hal alıyor. Çevrene doğru konumlandırma yaparsan hayattaki konforunu da o kadar sağlarsın herkese aynı ilgi ve sevgiyi veremez onlardan da alma beklentisine girmezsin ya da biranda yeter diyerek herkesten kendini uzaklaştırmazsın. Her şey denge, konfor çemberini sağladığın an ne zaman neye ve kime ihtiyacının olduğunu belirliyorsun ve kendini gereksiz bir konumlarda bırakmıyorsun. İlk çemberin haricindekilere pek de takılmıyor istediğin an bu konumlandırmaları da değiştirebiliyorsun. En kötüsü sanırım bunun farkına varmayıp kalabalıklar içinde yalnızlaşıp kendini aynı noktada tutup ilerlemekten alıkoymak.
Bence bir çemberini çiz ortaya nasıl bir tablo çıktığına bakıp bir düşün. Zamanla hafifleyeceksin.
Sevgiler💕

Write A Comment