Büyük uyanış başladı!
Işık kazanacak, sevgi kazanacak…
Eminim son yıllarda bu tarz konuşmalara bir defa olsun şahit olmuşsunuzdur. Bir belirsizlik içinde miyiz? Gerçekten de yeni bir oluşum mu başladı? Özellikle son üç senedir kişisel gelişim sektörününde bir patlama yaşanması, yoga, şamanizm, aile dizilimleri, mantra çalışmaları, mindfulness ve bunun gibi bir çok akıma başlayan büyük merak, sağlıklı yaşam adı altında yaşantımıza dahil olan yeni hayat biçimleri özellikle ezoterik astroloji ve diğer tüm astrolojik akımlara karşı büyük inançların oluşması ve tüm insanlığın aynı anda ilgisinin bu kadar artması içten bir uyanmayı mı ifade ediyor? Materyalizmden bunalan insanlığın bir çıkış yolu aramasını mı? Dünyamızın denge bulmaya çalışmasını mı?
Belki de cevap hepsi, bilmiyorum ispat edilemeyen göz ile görülmeyen sadece hissiyat olarak bir takım duyguların hayatımıza girdiği kesin, herkesin pandemi ile beraber artık yorulmuş bir yenilenme isteği içinde olduğu yavaş yavaş bir öze dönüş ve öz farkındalık sağladığı da kesin. En azından çoğumuz bu konular ile ilgili bir kitap okumadık mı, bir eğitime gitmedik mi? muhtemelen evet, zaten büyük kitapçılarının ilk on listesine bakmamız, etrafımızdaki konuşmaları dinlememiz içinde bulunduğumuz durumu anlamamız için yeterli.
Hayatımıza artık ruhumuzu besleyen çalışmaları dahil etmemiz çok güzel, kendimizi aramamız, başkalarının bize giydirdiği kıyafetlerden çıkmamız ve maskelerimizi atma zamanımız geldi mi kesinlikle evet! fakat bunları yaparken bu uyanış akımı içinde kendimizi başka bir kaybolmuşluğun içinde bulmamız da olası. Katıldığım bazı seminerlerdeki görüşler öylesine ilginç boyuttaydı ki su anda bir bilim kurgu filmin içinde mi yaşıyoruz diye düşünebilirsiniz. Üstelik buna kalpten inananların sayısı da oldukça yüksek. Devamlı enerjisel düşünmek, metafizik kavramını sindirmeye çalışmak kendine bir amaç arıyor olmak, her yerde mesajların olduğunu düşünmek bu sefer de size bambaşka bir misyon yüklenmeye çalışılması açıkcası bana tekrar o sıkışmışlık hissini verdi. Üstelik bu düşünceler içindeki insanların o uyanışlarda yaşadıkları mutluluklarını net gördüm mü tam emin değilim. Denge aramaya çalışırken bu sefer de diğer tarafta dengemizi bozuyor olmamız ileride bu durumun bize birebir eski dediğimiz dünyada yarattığı bunalımı yaratması mümkün mü?
Bence evet.
Hayatlarımızda hep ikileme düşmemiz ve sıkışmış hissetmemizin sebebi kendimize uygun olanın değil başkalarının bize uygun gördüğü giysilerin içine girmeye çalışmak. İlk evrede bu kendimize uygunu bilemediğimiz için ailemiz, büyüdükçe belli kalıplar ile oluşturduğumuz çevremiz, akadaşlarımız, eşimiz olabiliyor. Son çalıştığım kurumda kendime şöyle dediğimi hatırlıyorum “bu ben değilim” “esasında ben dışarıda böyle değilim” peki ne demek bu dışarısı? Benim zamanımda işyerinde bir cümle söylenirdi “o maskeyi tak orası bir işyeri sadece para kazanmak için gittiğin bir dünya” ne kadar yanlış bir düşünce olduğunu tecrübe ile öğrendim. O maske denilen tavrın seni ne kadar kendinden uzaklaştırdığını, sevmediğin, değer kattığını ve bunun karşılığını aldığını düşünmediğin, keyif duymadığının bir yerde sırf para kazanıyorum düşüncesi ile olmaman gerektiğini artık çok net biliyorum. Bu düşüncelerin sadece etiketler yarattığını ve bu etiketlerin ise uygun değilse sana giydirilmeye çalışılan o giysilerden farklı olmadığını bir süre sonra anladım.
Bir gün bana biri her uyanış zor ve huzursuz olur kendine o aynayı tutmak mutsuzluğu da beraberinde getirir demişti, doğru mu emin değilim. Kendimiz ile yüzleşiyoruz diye devamlı bir olumsuzluk, geçmişle hesaplaşma hissiyatına sokulmamıza gerek yok aynı şekilde devamlı bir olumlama ile ben merkezciliğin içinde olmamıza da, kendimizle sert bir yüzleşmeye de ihtiyacımız yok bazen böyle durumlarda yeniden kendinden uzaklaşıp huzuru ve anlamı başka yerlerde, görüşlerde ve topluluklarda aramaya başlayabilirsin. Üstelik bu sefer geldiğin noktaki boşluk çok daha ruhsal ve derin olabilir. Oysa sadece sana ait olmayanı fark etme yoluna gitmen yeterli, bu düşünce, bu çevre, bu anlayış, bu araba, bu kıyafet, bu mutluluk….. bana mı ait? Bu kadar.
Örneğin yogaya başladığımda yoga hem egzersiz hem de felsefesi açısından bana çok iyi geldi evet bu düşünce bana aitti çünkü iyi ve hafif hissettirdi (ki herseyin bir zamanlaması var seneler önce yine yogaya başladığımda asla bu bana uygun değil diye koşarak uzaklaşmıştım, zamanı şimdiymiş) fakat bununla beraber ilk başladığım zamanlar grup etkisiyle kendimde birtakım farklılıklar yaratmaya başladım, bazı alışkanlıklarımdan uzaklaştım, hiç sorunum olmamasına rağmen hayvansal sütü ve gluteni bir süre bıraktım, ayurvedik beslenmeye çalıştım, tarzım, konularım değişmeye başladı sabah akşam bazı enerjisel rutinleri yapıyordum, etrafımda bu konular ile paylaşım yaptığım kişiler çoğalmıştı, bir kısmını ciddi sorguladım bir kısmı ise mantıklı geldi kafama oturdu hatta bazıları sorularımın cevabı oldu, kendime eskisi ile bildiğim ve yeni tanıştığım iki dünya ve bundan kaynaklanan iki sosyal çevre yaratmış oldum ve bir süre sonra yine bu iki dünya arasında sıkıştığımı hissettim. Sonra öyle bir an geldi ki kurumsal yapıda kendime söylediğim o cümleleri aynen tekrarladığımı farkettim, tamam kabul artık eskisi gibi olmam pek mümkün değildi, bazı şeyleri anlamış farketmiş ve tabi ki değişmiştim fakat değişimin beni getirmek istediği noktadan daha da ilerleyip değişmek istemediğim noktaya kadar gelmiştim. Dengelenmek beni işin içinden çıkardı, kendimi ne maddesele ne de maneviye bu kadar kaptırmak istemediğimi fark ettim. Bana iyi hissettiren keyif veren bazı eski alışkanlıklarımı ve bu süre içinde oluşturduğum yeni alışkanlıklarım ile beraber rutinime aldım ve normal akıştaki normal hayatımın “an”larına döndüm.
Benim uyanışım da böyle oldu, kendimde huzursuz bulduğum şeyleri düzeltmeye çalışırken eski dünyamdan artık bana hizmet etmeyen, eskimiş düşüncelerden kurtulmaya çalışırken bir çok güzelliği farkettim, kendine ve etrafa duyulan sevginin önemini ve derinliğini anladım, dedikoduyu, kıskançlık, öfkeyi, kin duymayı bırakmaya başladım (ki bunların ağırlıklı olduğu bir dönem yaşadım) bunları hissettiğimi farkettiğim an içimden kendimi şu anda kıskanıyorsun, şu anda öfkelisin, şu anda dedikodu yapıyorsun diye uyardım, olabildiğince kendime farkındalık yarattım kimseyi ve kimsenin düşüncesini yargılamamayı (ilk zamanlarda çok yapıyordum) kimsenin kimseden üstün olmadığını, herkesin kendini neye ait ve nasıl iyi hissediyorsa öyle yaşaması gerektiğini, her şeyin bir nedeni olduğunu, ölümle ilgili kaygımı, eşya ile ilişkimi düzenlemeyi, bana keyif veren yararı olan mutluluk veren şeyleri edinmem gerektiğini anladım.
Bu benim hayatım, benim yolum ve benim iç huzurum, en çok da bunu farkettim.
Uyanış sözlerinin arkasındaki mevzu bu mu bilmiyorum bahsedilen uyanış, içindeki olumsuzlukları düzeltip bu sefer de çok anlamsız bir olumlamaya gitmeden kendini dengelemek ise biraz başardım, o yüzden tam mevzu bu mu bilmiyorum zaten kimsenin de net bir şey bildiğini de zannetmiyorum. Duygularımız ile hislerimizin, aklımız ile zihnimizin bu kadar bilinmezliğin içinde kendini kaybetmesi ve yaşadığımız çılgın spiritüalizm dünyasında bir şey mi kaçırıyorum hissiyatı içinde olması çok normal. Sanırım en büyük merkezlenmeyi yine kendimiz bulacağız tabi herkesin birbirinden farklı olacak tek önemli olan her ne yaşıyorsak yaşayalım kalbimiz ve vicdanımızdaki ses bize pusula olsun ve kendimizi ait, iyi hissettiğimiz o noktada durabilelim.
Sevgiyle
Homemadedream@yahoo.com